Merhaba,
Hakim yine karar verememiş özgürlüğüne. Ne kalemini kırmaya var güçleri ne de o cübbeyi giymeye var liyakatleri. Şüphesiz cübbeye doldurdukları paralar da sağlıklı düşünmelerine en büyük engel. Kusuruma bakma. Binlerce sitemle başladım yine satırlarıma. Ama ne yapayım ki? Umutlarım bir bir tükenirken aklım da benden işte böyle uzaklaşıyor. Elimde ise sızlanmalar kalıyor.
Öte yandan bazen hayat öylesine göz kamaştırıcı öylesine çıldırtıcı renklere bürünmüş halde gözüküyor ki bu mutluluk sellerinde sanki o acıları yaşayan ben değilmişim hissine kapılıyorum. Seviyorum, üzülüyorum, özlüyorum, bisikletle nehir kenarından geçerken yüzüme vuran rüzgar ile birlikte adeta sonsuz mutluluğu tadıyorum. Bu anlar tüm yaşadıklarımı unutturuyor, sanki hiç ağlamamış sanki hep mutluluğun eteklerine yuva kurmuş gibi hissediyorum. Bilmem senin de var mıdır böyle anların.
Dizilerden ziyade kitap okumayı tercih ettiğini pek iyi biliyorum ama yine de çay içerken göz attığın diziler var mı? Varsa bilmek istiyorum.
Komiktir ki insanlar adaleti biçare ararlarken dizi ortamları birer adliyeye döndü. Kara üzerinde kimseye yetiremedikleri adaleti azıcık televizyona serpelim de şu garibanlar en azından Adalet ne imiş görsünler demiş olmalılar ki iki kanaldan birinde gözü kara, adalet aşığı yakışıklı savcılar, hakimler boy gösteriyor. Gerçekte adliye koridorlarının bu denli havalı olmadığını yaşanmaması gereken tecrübelerime dayanarak biliyorum esasen.
Adaleti bir kenara bırakalım, okulumu çok sormuştun hep cevapsız bırakmıştım. Bu kış üniversiteye başlayacağım. Geçen hafta dil kursunun son günüydü. Ne garip, bitmesi için gün saysam da son gün içime bir ağlamak gelmedi değil. Son kez bisikletle gidişim, pencereyi kapatışım, sınıftakilerle son kez şakalaşmamız beni hüzünlendirdi.Tüm başlangıçlar sonların birer çocuğudur fakat bu sonlar yüreğimde hep acı bir tad bırakıyor.
Unutmadan yaşadığım şehrin heryerini iyice belledim.Yazın turist rehberliği yapmayı düşünecek kadar öğrendim. Bir tek gelmen kaldı..
Benim bu boş ve dünyayı kurtarmadığım günlerim işte böyle geçiyor. Ben seni merak ediyorum. Rüyalardansa mektubunu tercih ederim. Yahut telefondan gelen sesini. Rüyalar yetmiyor, yetemiyor çünkü.
Kalbinden öpüyorum. Berline gidiyorum, dönünce sana anlatacak çok şeyim olacak. Göz göze, diz dize oturacağımız zamanları iple çekiyorum.
Görüşmek ve doyasıya sarılmak arzusu ile...
* Bir Mektup adlı yazının devamıdır.